Seyrettiği Her İyi Oyuncuyu Ustası Sayan Çok Ödüllü Bir Sanatçı: TİLBE SARAN
Adem DURSUN / tiyatrom.com
2004’ün Kasım’ında dokuzuncusu yapılan Berlin Diyalog Tiyatro Festivali çerçevesinde seyrettiğimiz “Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış” oyunu için Cumhuriyet gazetesinde yazmış olduğu yazısına şöyle başlamış tiyatro eleştirmeni Ayşegül Yüksel:
“Tiyatronun günümüzde sinema televizyonla yarışamadığından, tiyatro çağının neredeyse kapandığından söz edip duruyoruz ya, kimi yazarlar ve tiyatrocular kimi zaman bir araya gelip ‘tiyatro’nun tüm gücüyle suratımıza bir tokat yapıştırıveriyor. Ünlü yazar Tankred Dorst’un, İspanyol düşünce adamı ve yazar Miguel de Unamuno’nun bir uzun öyküsünden uyarlayıp oyunlaştırdığı, Zeynep Avcı’nın dilimize çevirdiği, Akbank Prodüksiyon Tiyatrosu’nca sahnelenen ‘Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış’ işte bu tür bir sahne olayı.”
Ve yazısını şöyle bitiriyor:
“… Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış, tiyatronun tüm erdemlerini seyirciye cömertçe sunan bir çalışma.
‘Tiyatro denen şey iyi ki var’ dedirten…”
Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği bu oyunda sanki bildik insanlar var karşımızda. Ama biz gerçekten tanıyor muyuz onları? ilk bakışta zannettiğimiz gibi mi her şey? Acaba onlar gerçekten onlar mı? Ya duygular? Aşk, sevgi, nefret, kıskançlık, sahip olmak, fedakarlık, hayranlık ve diğerleri? Onların tek bir tanımı var mı? Herkes için anlamları aynı mı? Kısacık bir oyuna bu soruların yanıtları sığdırılır mı? Unamuno, Dorst ve Prodüksiyon Tiyatrosu ekibi bir olup bunu başarmışlar. Oyunda rol alan Selçuk Yöntem, Tilbe Saran, Cüneyt Türel ve Bekir Aksoy’la söyleşi yapma fırsatı bulabildim. İşte bunlardan Tilbe Saran’la olanı:
Söyleşimize geçmeden önce sizlere Gülriz Sururi’nin yazmış olduğu “Bir An Gelir” adlı anı kitabının “Unutulmayanlar” bölümünden birkaç satırı aktarmak istiyorum:
“Hem zaten her zaman demez misin, bir oyuncu son oynadığı rolle değil, zaman içinde, kariyerindeki bir iki önemli rolüyle anılır. Örnekleri öyle çok ki dünyada da ülkemizde de:
Cüneyt Gökçer Oidipus, Damdaki Kemancı’yla; Ayten Gökçer My Fair Lady, Yedi Kocalı Hürmüz’le; Yıldız Kenter Pembe Kadın, Maria Callas, Ben Anadolu; Müşfik Kenter Aptal Kız, Ben Orhan Veli’yle; Genco Erkal Bir Delinin Hatıra Defteri, Memleketimden İnsan Manzaraları, Nazım Gibi’yle; Nedret Güvenç Kolomb, Cyrano de Bergarac ile;… Zeliha Berksoy Asiye Nasıl Kurtulur?, … Haldun Dormen Şahane Züğürtler’le; İsmet Ay Bugün Cumartesi ve Vişne Bahçesi’yle; Suna Pekuysal Lüküs Hayat’la; Ali Poyrazoğlu Çılgınlar Kulübü, Kobay’la; Ferhan Şensoy Şahları da Vururlar, Ferhangi Şeyler’le,… Erol Günaydın Uy Balon Dünya, Yaygara 70’le; Nejat Uygur Cibali Karakolu’la; Engin Cezzar Hamlet, Keşanlı Ali Destanı; Tilbe Saran Kral Lear’da soytarı, Tek Kişilik Şehir ve Abelard ve Heloise’le…”
Sanatçıların ödül alması boşu boşuna olmuyor. Gülriz Sururi’nin de Unutulmayanlar bölümünde sanatçıların unutulmayan, akıllarda kalmış olan oyunları incelerseniz; görürsünüz ki o oynadığı oyunlar o sanatçılara genellikle ödül getirmiştir. Örneğin Tilbe Saran’da olduğu gibi. Yukarıdaki her üç oyunda da Tilbe Saran ödül almıştır.
Şimdi söyleşimize geçebiliriz:
Tiyatro yaşamınız nasıl başladı?
Annem üniversitede görevli olduğu için üniversitenin anaokuluna gidiyordum. Beş yaşlarında idim. Kuklalarla oynamayı ve seyretmeyi çok seviyordum. Herkesi beni seyretsinler diye zorluyordum. Sonunda günde 15 dakika kadar beni seyretmeye razı olmuşlardı. Lisenin son sınıfında kararımı vermiştim: Tiyatrocu olacaktım. İlk sahneye çıkışım okulda okurken Yıldız Kenter’in tiyatrosunda “Arzu Tramvayı” oynanıyordu. Orada bir oyuncu hastalanmıştı. Bana haber verdiler. Çok heyacanlanmıştım. Heyacandan çok titriyordum. Oyundan sadece iki katlı dekoru nasıl salladığımı hatırlıyorum.
Sınıf arkadaşlarınız ve hocalarınız?
İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi ve Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunuyum. Benimle beraber okuyan arkadaşlarımdan Demet Akbağ, Yasemin Yalçın, Gülen Kahraman, Rose Tobeş, Özdemir Çftçioğlu ve yıllardır Berlin’de sanat yaşamını sürdüren Tayfun Kalender. Hocalarım ise: Çetin İpekkaya, Yıldız Kenter, Mehmet Birkiye, Suat Özturna, Cüneyt Türel, Engin Uludağ ve Müjdat Gezen. Ancak seyrettiğim her iyi oyuncu insanın ustası oluyor. Bazısı “aman böyle yapmayayım” bazısı da “acaba bunu nasıl becermiş?” diye size heyecan veriyor.
Okuldan sonraki sanat yaşamınız? Ödülleriniz?
Konservatuvarın Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra sırasıyla Dormen, Kenter ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oynadım. 1989’da sahnelenen “Kral Lear”daki “Cordelia” ve “Soytarı” rollerimle “Avni Dilligil” ve “Kültür Bakanlığı En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini, 1991’de “Vanya Dayı” oyununda “Sonia” rolü ile “Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu”, 1992’de “Tartuffe”teki “Elmire” rolü ile de “Kültür Bakanlığı Başarı Ödülü” aldım. 1996 yılında da AKSM Prodüksiyon Tiyatrosu’na girdim.
AKSM’deki ilk oyununuzla da ödül aldınız.
Evet, girdiğim 1996 yılında ilk oyunum olan “Abelard ve Heloise” ile 1996 Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu, ikinci çalışmam “Alacaklılar” ile de 1998 Afife En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldım. Yine AKSM’in 2002’de sergilediğimiz “Tek Kişilik Şehir” oyunuyla da Afife Jale En İyi Müzikal-Komedi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldım.
AKSM’den biraz bahseder misiniz?
AKSM olarak Türkiye’de hiç çevrilmemiş ve hiç oynanmamış oyunları seçiyoruz. Bu oyunlar hepimizin çok etkilendiği ve ortak kararla aldığımız oyunlardır. “Sanatın, sanatçının yanında” ilkesiyle hareket ederek sanat dünyasında payına düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışan Akbank, 1995 yılında Prodüksiyon Tiyatrosu’nu kurdu.
Prodüksiyon Tiyatrosu’nun çekirdek kadrosu: Yönetmen Işıl Kasapoğlu; oyuncular Tilbe Saran, Köksal Engür, Cüneyt Türel ve Selçuk Yöntem; çevre düzeni Duygu Sağıroğlu; müzik Joel Simon; çeviri Zeynep Avcı’dan oluşmaktadır. Türkiye’de daha önce hiç oynanmamış oyunları sahnelemeyi ilke edinen topluluk, ilk oyunu “Abelard ve Heloise” ile üç yıl boyunca sanat çevrelerinden büyük takdir topladı. İkinci oyun, yazılmasının üzerinden 110, Paris’te ilk sahneleşinin üzerinden de 104 yıl geçmesine rağmen güncelliğini yitirmeyen, ünlü İsveçli yazar August Strinberg’in “Alacaklılar” oldu. 27 Mart 2000’de, Dünya Tiyatrolar Günü’nde , topluluk o güne dek sahnelediği dört oyunu aynı gün içinde ard arda oynayarak bir rekor kırmış, eşi benzeri görülmemiş bu denemede büyük bir başarı kazanmıştır. Topluluk altıncı oyunu olan Behiç Ak’ın “Tek Kişilik Şehir” oyunu ile yine Türkiye’de daha önce hiç oynanmamış bir oyunu sahneleme geleneğini sürdürmektedir.