İkimizin Karışımından Başka Bir Kadın Çıktı

Aslı Çakır ~ Milliyet / 8 Şubat 2006

2006.02.08_milliyetZuhal Olcay: “Ben ilişkide eğlenceli bir kadınımdır”
Tilbe Saran: “Benim için de en önemli şey şefkat”

“Nathalie” isimli iki kişilik oyunda Zuhal Olcay bir fahişeyi, Tilbe Saran da eski kocası için onu tutan kentli kadını canlandırıyor. İlişkiler, seks, intikam üzerine bir oyun. Her insanın her ilişkisinde bambaşka biri olabileceğine inandıklarını söyleyen ikiliden Olcay “Bu biraz da karşı tarafın size verdiklerine bağlı. Ama genel olarak ben ilişkide eğlenceli bir kadınımdır” derken Saran bir beraberlikte en çok şefkate önem verdiğini söylüyor.

Provada yönetmen Işıl Kasapoğlu bağırıyor, “Tilbe tedirgin değil, utanarak olacak” diyor. Tilbe Saran bir saniye içinde tedirginden utangaca dönüşüyor. Zuhal Olcay ile Tilbe Saran sahnede olduğunda oyundan çok onların oyunculuklarını izlemek insana keyif veriyor. Bir ara ezberler dağılıyor. “Hocam vallahi dün tüm gün çalıştım, ezberim tamdı ama ne oldu bilmiyorum” diyor bir öğrenci gibi Olcay. Birbirlerine de bayılıyorlar. Saran “Yani oyunu bırakıp seni seyredesim geliyor Zuhal, o kadar iyisin ki” diyor. Cevap geliyor: “Ah canım, sağol, sen de.”
İkisi de yılların oyuncusu. Tilbe Saran sahne dışında pek görünmüyor, harika bir oyuncu olması dışında da hakkında bir şey bilinmiyor. Sadece “çaktırmadan komik” bir kadın olduğunu söyleyebilirim. Bir de hayvanlara ve yemek yemeye bayılıyor. Zuhal Olcay ise “Donuksunuz, sertsiniz, ciddisiniz” laflarından sıkılmış. Haklı çünkü eğlenceli bir kadını geçtim, bir lise öğrencisi gibi, hop hop. Dokunmatik. Boşanması ile ilgili sorular uzayınca hafif çapkınca gülerek “Heeyy, sen de az değilsin ha” diyecek kadar rahat bir kadın.
Tek sorunları var, o da hakikaten bazı soruları susarak geçiştirmeleri. Biz onlarla 9 Şubat’ta başlayacak iki kişilik, iki perdelik oyunları “Nathalie” (Yazan: Philippe Blasband) için buluştuk. Özetle Zuhal Olcay bir fahişe, Nancy. Tilbe Saran ise eski kocasından intikam almak için onu tutan, kentli, kültürlü soprano Sonia. Birlikte bir kadın yaratıyor, Sonia ile Nancy’yi birleştiriyorlar ve ortaya Nathalie çıkıyor. İlişkiler, evlilik, cinsel fanteziler, intikam, aşk üzerine, seksle ilgili diyalogların bol olduğu bir oyun. Zaten 16 yaşından küçükler de oyuna alınmıyor. Öyle olunca biz de o konulara dalıyoruz. Bazı sorularda, ben konuşuyorum, anlatıyorum, örnekler veriyorum, “Haydi siz de katılın” der gibi suratlarına bakıyorum ama tık yok. Güzel güzel dinliyorlar, hatta Tilbe Saran bazen şaşkın gözlerle dinlemeye devam ediyor. Zuhal Olcay ise bir öyle bir böyle cevaplar vermeye bayılıyor. Hafif yanardönerliklerle geçiştiriyor. “Belki siz yapmamışsınızdır ama…”, “Çok da emin olma” diye gelişiyor onunla sohbet.

Provada gördüğüm kadarıyla birbirinizi, oyunculuklarınızı pek beğeniyorsunuz.2006.02.08_milliyet_2
Zuhal Olcay: Ben de Tilbe de yıllardır tiyatro sahnesindeyiz ama bu ilk bir araya gelişimiz. Ben her zaman Tilbe’ye çok hayranlık duydum. Hep birlikte oynamayı hayal ettiğim bir tiyatrocu arkadaşım. Ve o gün geldiği için de çok çok mutluyum.
Tilbe Saran: Benim için de Zuhal’in söylediklerinin altına denden koyabilirsiniz.
Zuhal O.: İyi bir oyuncu ile sahneyi paylaşmak kadar büyük bir konfor yok. Tersi de dünyanın en büyük ıstırabı. Katılıyor musun?
Tilbe S.: Aynen. Zuhal benim için çok kıymetli bir oyuncu.
Zuhal O.: Canım, sen de benim için…
Tilbe S.: Ama insan olarak yakından tanımıyordum. Şimdi artık benim için insan olarak da çok kıymetli. Ben onu oyuncu olarak beğenebilirdim ama insan olarak elektriğimiz tutmazdı. Ama yani bu kadar mı olur…
Zuhal O.: Aynen, aynen. Bu ilişkinin bu kadar güzel gidiyor olmasında ufacık bir zorlama bile yok. İyi bir evlilik gibi.

Tilbe S.: “Çoğu erkeğin fantezilerinden anlaşılan, güçlü kadınlardan korktukları”

Oyunda adamın sekreter fantezisi ayrıntılarıyla anlatılıyor. Erkeklerin porno fantezileri…
Tilbe S.: Bu fantezilerin çoğu şunu anlatıyor. Erkekler güçlü kadınlardan korkar. Niçin sekreter, niçin küçücük genç kızlar? Edilgen, pasif. Güç onlarda oluyor. Neden erkekler döver?
Bir de tuvalet sahnesi anlatılıyor. Kadın adama Sonia’nın deyimiyle tuvaletteyken “idrarını gösteriyor”. Sizin bir ilişkide yakınlık, samimiyet sınırlarınız nereye kadar?
Zuhal O.: Her ilişki kendi içinde sınırlarını belirler. Bir insanla başka, diğeriyle bambaşka şeyler yaşayabilirsiniz. Hatta başka bir ilişkide kendinizi tanıyamayabilirsiniz, “Vay be, ben neymişim? Bunları nasıl yapabiliyorum” dersiniz. Bu biraz da karşı tarafın size verdiklerine bağlı.
Tilbe S.: Ben de buna katılıyorum.
Ben de katılıyorum da yine de insanın bazı prensipleri, sınırları vardır.
Zuhal O.: Yok öyle değil. Her ilişkide değişebilirsiniz.
Tamam, cevap vermeyeceksiniz. O zaman siz nasıl kadınlarsınız ilişkilerde? Sonia mı, Nancy mi? Nathalie mi? Yani sizinle ilgili akla ilk ne gelir bir ilişkide?
Zuhal O.: Eğlenceli bir kadınım ben. Öyle olmayı seviyorum. Kafaca anlaşmak gibi şeyler olacak tabii ki. Ama insanların birbiriyle eğlenmesi, birbirini eğlendirebilmesi benim için çok önemli.
Tilbe S.: Bense çok imreniyorum eğlenceli insanlara. Hiç eğlenceli olduğumu düşünmüyorum. Eğlenceli olduğum zamanlar olur ama ana başlıklardan biri maalesef bu değil. Benim için ilişkide en önemli şey şefkat.
Zuhal O.: Hiç öyle deme. Sen beni çok güldürüyorsun bazen.

Zuhal O.: “İlişkilerini öyle ortada yaşayanlar var ki…”

Zuhal hanım “Artık aile, evlilik diye formatlar kalmayacak” demişsiniz.
Zuhal O.: Evet, kalmadı ama yine yapacağız, yine yapıyoruz. Bunlar hep öğretilmiş şeyler. Evleneceksin, çocuğun olacak, büyüteceksin, onu evlendireceksin…
O zaman hemen sorayım. Sizin için de evleniyor diye bir haber çıktı.
Zuhal O.: Öyle bir şey yok şimdi.
Oyundaki kadın boşanıyor ve intikam duygusuyla yanıp tutuşuyor. Siz de yeni boşandınız sayılır ve…
Zuhal O.: Ama burada çok başka bir şey var. Adam kadının hayatta en iyi yaptığı şeyi yapamaz hale getiriyor.
Yeni boşandınız derken o soruyu o yüzden soruyorum zannetmeyin diye devam edecektim. Biraz çevirir gibi oldum. Ama sizden korkuyorlar ya. Sanki ters bir şey sorulursa sertleşirmişsiniz gibi haliniz var.
Zuhal O.: Ben işime gelmeyen soru olduğu zaman cevaplamıyorum. Bu kadar. Masumum yani. Bazıları dangadanak öyle bir soru soruyor ki. O zaman ister istemez bütün kapılarını kapatıyorsun. Ama onlar da haklı. İlişkilerini öyle ortada yaşayan bir meşhurlar topluluğu oldu ki… Artık ne yediklerini, ne içtiklerini, ne çıkardıklarını biliyoruz. Ünlü insansınız, bazı şeyler yazılacak, çizilecek. Yapacak bir şeyiniz yok.
Tilbe S.: İki taraf da hiç konuşmadı. Hem aynı işte olan iki ünlü insandılar hem de herkesin ideal olarak gördüğü kişilerdendi. “Ah, ne güzel” diyorlardı. Sanki bir umut yıkılıyor gibi oldu insanlarda.

Zuhal O.: “Önemli olan aldatılmış bir kadının tek başına var olabilmesi. Bunun dışında kalanlar bana acıklı geliyor”

Sonia kentli, kültürlü kadın olarak başta kendini biraz büyük de görerek Nancy’i küçümsüyor. Ama bir yandan da onun artılarının farkında. Genel olarak böyledir. Bu küçümsenen kadınlar gelip de adamı alıp bir de mutlu ettiğinde şaşırırız. Şimdi baktığımızda siz de gerçek hayatlarınızda Nancy’den çok Sonia’sınız. Bilgili, güçlü, başarılı kadınlar… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Zuhal O.: Sadece şunu söylemek istemiyorum: Erkekler basit olanı tercih ediyor. Bu da oluyordur, oluyor. Ama sadece bu boyutta alırsak meseleyi, çok sıkıştırmış oluruz. Adamların ne istediği de çok umrumda değil açıkçası. Bence mesele şu: Metal yıpranması diye bir şey var ya, ilişkiler de yıpranıyor. İlişkilerdeki ilk günlerdeki güzelliği, tazeliği koruyabilmeyi insanoğlu denen yaratık beceremiyor.
Tilbe S.: “Aşklar da bakım ister, öğrenemedin gitti” der bir şiir.
Zuhal O.: İşte mesele bu. Yoksa erkeğin bütün cinsel fantezilerini yerine getiren bir Nathalie de olsanız eğer ilişkiye bakım göstermiyorsanız o da bitecek. Bir de kadınla erkeğin bünyesel bir farklılığı var. Radikal gazetesinde ilişkiler üzerine bir dizi yapıldı. Orada sanırım bir evlilik danışmanı şöyle bir şey dedi: “Bir erkek düşünün, bir yıl içinde sayısız dişiyi hamile bırakabilir ama kadın bir tane doğurabilir.” Ben bunu okuduğumda önce sinirlendim. “Ne demek!” dedim. Ama var böyle bir şey. Ama bu tabii bizim erkeği hoş görmemiz, bütün yaptığı zırtapozluklar için onu suçlamamamız gerektiğini ortaya koymuyor. İşte burada akıl, mantık, vicdan, emek, saygı devreye giriyor. Ama bunlar da kolay bulunmuyor. Maalesef. Çok umutsuz bir tablo çizdim galiba ama… Benim için önemli olan böyle bir duruma maruz kalmış bir kadının, aldatılmış diyelim, birey olabilmesi, tek başına var olabilmesi. Bunlara nereye kadar tahammül göstereceği, ne zaman artık tek başına yola koyulabileceğine karar vermesi. Bunun dışında davranan kadınlar hakikaten bana acıklı geliyorlar.

Tilbe S.: “Kadınların en bildiği duygu suçluluk”

Tek başına var olabilmek kolay değil.
Zuhal O.: Değil tabii ama o zaman “ne yardan ne serden” durumu ortaya çıkıyor. Hem belli garantilerin olacak hem gayet tedarikli davranacaksın hem de başına bir şey geldiğinde yakınacaksın. Böyle bir şey yok.
Tilbe S.: Hem karnım doysun hem çöreğim tam kalsın.
Bu oyunda bir de baştan bir kadın yaratılıyor. Bu sefer bir kadın başka bir kadını alıyor, kocasının istediği hale sokuyor. Ama genel olarak bunu kadınlar kendilerine de yapıyor. Evlenince evliliğin getirdikleriyle ya da kocalarının etkisiyle değişiyorlar. Oyunda da çok güzel bir laf var adam için, “İkna etmesini de çok iyi bilir” diyor Sonia.
Zuhal O.: Hep bir şeyler üzerine bir yerlerden ikna edilmeye çok hazır duruyoruz.
Bir de kendilerini suçlu hissediyorlar yaptıkları için. Ya da hissettiriliyorlar…
Tilbe S.: Bu, kadınların en tanıdık oldukları duygu biliyor musunuz… Biz ömür boyu hep bir şeyler için suçluluk duyuyoruz. Doğurursun, yeteri kadar bakamıyorsundur, doğurmazsın başka bir suçluluk duygusu. Kariyer yaparsın, ailene vakit ayıramazsın…
Zuhal O.: Erkekte bunların esamisi yoktur. Yanından bile geçmezler suçluluk duygusunun.
Oyunda iki kadın birlikte yeni bir kadın yaratıyor. Sanki ideal bir bileşim.
Zuhal O.: Evet, Sonia artı Nancy eşittir Nathalie. Peki Nathalie gibi bir kadın gerçekten olsa o kadının elinde de senet mi var mutluluğu yakalayacağına dair? Hayat gibi karmaşık bir oyun.
Şimdi bu oyunda işin magazinel yönü daha çok ortaya çıkacak başlarda. Biriniz fahişe, biriniz onu eski kocasına tutan kadın. Ufak bir öpüşme sahneniz var, falan falan…
Zuhal O.: Oyun bunların ötesinde bir şeyi tartışıyor, anlatıyor.
Tilbe S.: Bu boyutlarını öne çıkarırlarsa oyuna, metne ayıp etmiş olurlar.

Tilbe S.: “İlk defa benden daha panik birine rastladım”

Tilbe hanım, siz oyunu yazarın elinden almışsınız. Zuhal hanım oyuna nasıl dahil oldu?
Tilbe S.: Teksti okuduktan sonra sabahı dar ettim. Zuhal’e telefon açtım. “Ayık mısın?” dedim. Oyunu anlatmaya başladım.
Zuhal O.: Oyunu o kadar güzel anlattı ki, görmüş gibi oldum. “Tamam, budur Tilbe” dedim.
Siz niye hemen Zuhal Olcay’ı aradınız?
Zuhal O.: Biz daha önceden konuşmuştuk, mutlaka birlikte bir şeyler yapsak demiştik.
Provada izlediğim kadarıyla çok işin içindesiniz. Her şeye karışıyorsunuz.
Zuhal O.: Oyunun her şeyiyle ilgileniyoruz.
Tilbe S.: İkimiz de çok titiziz. Zuhal’de de en çok sevdiğim şey bu. Çok disiplinli. Saat 11.00’de buluşacaksak Zuhal bir gün bile 11’i 1 geçe gelmedi. Kimya uydu ya, kimya.
Zuhal O.: Hah, tam lafı o. Kimya uydu.
Tilbe S.: Ben çok paniğimdir. İlk defa benden daha panik birine rastladım.
Zuhal O.: O çocuksu, amatör ruhunu bir yerinde gizli, canlı tutarak profesyonel olmak kadar güzel bir şey yok. Yani profesyonellik “Nerede benim bardağım, kahvem?” demek değil.

“Genel imajım soğuk kadın. Boşver. Ne yapsan anlatamazsın”

Oyunda cinsellikle ilgili bayağı konuşma var. Oral seks, anal seks, fanteziler… İki kadın kendi arasında konuşuyor işte. Kadınlar galiba bu tip konuları aralarında rahat konuşuyor. Siz de böyle misiniz? Böyle miydiniz?
Zuhal O.: Vallahi bizim nasıl olduğumuzu bilmem ama oyunda gayet rahatız. Ne bileyim sınırlar iyidir bazen, her şeyi ortaya dökmemek.
Zaten öyle görünmüyorsunuz.
Zuhal O.: Emin olma istersen. Bak oyun gibi yaptım. Hem böyleyim hem de böyleyim gibi. İnsanları belirsiz bir çizgide bırakmak hoşuma gidiyor.
Sizinle ilgili birkaç anı duydum. Nasıl rahat, eğlenceli olduğunuza dair. Çoğu kişi de inanmıyor, “Bunu Zuhal Olcay mı söylemiş?” diyor.
Zuhal O.: Ee, tabii genel imajım soğuk, mesafeli bir kadın. Boşver. Bunu ne yapsan anlatamazsın insanlara. Ama bazen benim de “Ne kadar sıkıcıydım bu akşam” dediğim oluyor.
Tilbe hanım sizinle ilgili olarak tiyatroyla alakalı meselelerden başkabir şey bilmiyoruz. Herkesin ağzında sadece ne kadar harika bir oyuncu olduğunuz var. Bir de çocukluktan beri köpek istediğinizi biliyorum. Şimdi var mı?
Tilbe S.: Haaayır, öldüü. Ama iki kedim var. Şimdiye kadar ağırlıklı olarak tiyatro yaptığım için, tiyatroda magazine çok uygun bir ortam sunmadığı için diğer yönlerim geri planda kalmış olabilir. Ayrıca o tarz bilgiler vermeye başladığınız zaman herkesin sizin hakkınızda eğri doğru bir fikri olmaya başlıyor ve bu da yanında sanki müdahale etme hakkını da getiriyor. Bundan acayip tırsıyorum. Ama hayvanları çok sevdiğimi, uzun süreli bir beraberliğim olduğunu söylüyorum.

“Hayatımda hiç ‘Ay, çok doydum” demedim”

Yemekten bahsettiniz bir ara kendi aranızda. Özellikle tatlısız, Tilbe hanım siz de çikolatasız duramadığınızdan…
(İkisi birden): Ayyyy, ayyy!
Tilbe S.: Sadece çikolata değil hiçbir şeysiz duramıyorum.
Zuhal O.: Allahtan şu yüzde 70-80’lik kakaolu çikolatalar var. Sürekli çantamdalar.
Tilbe S.: “Ayy, çok doydum, bir lokma daha yiyemem” hiç olmadı bana. Korkunç bir şey bu.
Zuhal O.: Ben de. Dolayısıyla sürekli rejim yapmak, kontrollü olmak zorundayız. Sahne üzerinde olmanın da bir bedeli var.
Spor yapıyor musunuz?
Tilbe S.: Yüzüyordum ama sinüzit çıktı. O yüzden şimdi yüzemiyorum ve kuduruyorum.
Zuhal O.: Ben de yüzmeyi severim. Bir de bütün oyunu yürüyüş bandının üzerinde ezberledim.
Siz hiç alzheimer olmazsınız herhalde, bu kadar ezberle.
Tilbe S.: Ben zaten alzheimer olduğum için bir daha olamam. Bir film görüyorum, çok seviyorum. Sonra aynısına bir daha gidiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. İyi bellekli insanları çok kıskanıyorum.
Zuhal O.: Acaba beynimiz bu ezberlerden yoruluyor da o yüzden mi böyle oluyoruz?

Yönetmen Işıl Kasapoğlu oyunun kendi diliyle anlatıyor:
“Önce
Nathalie’ye aşık oldum:
Kadına.
Sonra
Kadın’ı değil
Bir Kadın’ı
Sevdiğimi anladım.
Ben aslında
Nancy, Nadine ve Sonia’ya aşıkmışım.”