Erkeklerin Durumunu Acıklı Buluyorum!
Şirin Sever ~ Sabah / 17 Mart 2006
Kadınlar, duygularını yaşamaya izin verilmiş olan cins. Ne yazık ki erkekler için ‘ağlamaz, üzülmez, sıkılmaz’ denmiş. Onlar yaşadıklarıyla hiçbir zaman yüzleşemiyorlar; çok acıklı buluyorum onların durumunu aslında. Kadınlar en azından yaşadıkları acının farkına varıyorlar, o acıyı kendilerine yaşattırıyorlar…
Sonia kocasından ayrı yaşayan ünlü bir opera sanatçısı, Nancy ise bir hayat kadını… Olağan koşullarda aynı odada bulunmaları bile mümkün görünmeyen bu iki kadın, birlikte son derece sıra dışı bir maceraya atılıyor. Sonia titiz bir araştırma yapmış, kocasının hoşlanacağı bir kadın bulmuştur. Nancy’den basit bir sekreter kimliğine bürünüp ‘Nathalie’ adını almasını ve kocasıyla bir ilişki kurmasını ister. Bu ilişki sırasında olan biteni bütün ayrıntılarıyla Sonia’ya aktaracaktır. Nancy servet sayılabilecek parayı duyunca ‘işi’ kabul eder. Buraya kadarını bilmeyen kalmadı; Zuhal Olcay ve Tilbe Saran’ın başrolleri paylaştıkları ‘Nathalie’den herkes haberdar çünkü… Sonia’nın çabaları, izleyen herkese aynı soruları düşündürtmüştür eminim: Kültürü, sınıfı ne olursa olsun, bir erkek bir kadında ne arar? İlişkilerde intikam peşinde koşmak insanı nerelere götürür? Bir kadın eski eşini bir başka kadınla niye paylaşır? Kadınlar erkekleri, erkekler kadınları gerçekten anlar mı? Oyun tüm dünyanın kadınlarına ve erkeklerine bir şeyler anlatmaya çalışıyor… Ancak bu röportajın konusu başka! Oyunu izleyenlerin hayran kaldığı, ayakta alkışladığı, ‘bir rol bu kadar sahici olabilirdi’ dediği, 20 yıldır sahnelerde olan ama ortalarda olmayan bir kadın sözkonusu olan… Sonia karakterini oynayan Tilbe Saran… Oyunu izlerken düşündüm; haksızlık yapmışız ona, böyle bir oyunculuğa ayıp etmişiz. Özel hayatıyla ilgili haberlerden başımızı kaldırmadığımız Zuhal Olcay’ın uzun aradan sonra tiyatro oyununda oynamasını fırsat bilmiş, pürdikkat ona kilitlenmişiz; Tilbe Saran ismini ikinci plana itmişiz… Konservatuvarı bitirip sırasıyla Dormen, Kenter ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oynamış; Avni Dilligil, Kültür Bakanlığı En İyi Kadın Oyuncu, Afife Jale En İyi Kadın Oyuncu ödülleri almış, tiyatroya aşkla bağlı birinden söz ediyoruz oysa. ‘Tilbe Saran’ın oyunu’ demek için yeterli mi değil tüm bunlar?
Oyunu izlerken rolünüzde müthiş olduğunuzu düşündüm. Yapılan haberlere baktığımda, Zuhal Olcay adı ön plandaydı. Zuhal Olcay’ın özel durumundan dolayı geri planda kaldığınızı düşündüğünüz oldu mu?
Olmadı çünkü Zuhal’in öyle bir yapısı yok. Özel hayatı basının didiklemesiyle ortaya çıkıyor. Öte yandan, yaptığım iş eğer bir biçimde değerleniyorsa izleyenler açısından, ben memnunum yaptığım işten…
Politik bir cevap oldu!
Gerçekten öyle hissetmiyorum. ‘Zuhal Olcay’ın oyunu’ denilmesi normal çünkü Zuhal daha popüler; onu çok daha fazla tanıyorlar. Ben de bu sayede biraz daha tanınmış olurum hiç olmazsa! (gülüyor)
Nathalie oyununun biraz da Zuhal Olcay’la ilgili özel nedenlerden dolayı çok konuşulduğunu, ses getirdiğini söyleyebilir miyiz peki?
Doğru haklısınız ama o bizden kaynaklanan bir şey değil. Basın tiyatroda yaptığımız işlere çok ilgi duymuyordu son zamanlara kadar. Bence bu oyunun bu kadar ses getirmesinin ilk akla gelen nedeni elbette işlediği konu. İkincisi Zuhal kendi dünyasında, ben kendi dünyamda bilinen isimlerdik. Bu iki ismin yan yana gelmesi insanları sanıyorum etkiledi. Tiyatro izleyicisinin bazı insanları bir arada görmeye büyük bir iştahı var bence…
Tiyatro bir süredir en az sinema kadar ilgi görmeye, izlenmeye başladı. Nathalie de çok ilgi gördü. Adı aldatılmayla, boşanmayla gündeme gelen Zuhal Olcay ismi de etki etti mi buna sizce?
Mutlaka etkisi var. Keşke olmasaydı ama bence en azından öyle bir sebeple bile olsa, oyun için avantaj oldu. Ama dediğiniz doğru; 2005’in sonlarında tiyatro rüzgarı yeniden başladı. Ben de son derece şaşkınım bu konuda. Sanıyorum arka arkaya çok iyi oyunlar sahnelendi. Seyircinin tiyatroya olan aşkını, sevgisini geri çağıran bir buluşma oldu.
“16 yaş üstü için uygundur” ibaresi bir tiyatro oyunu için ilk galiba Türkiye’de?
En azından 20 yıllık oyunculuğum süresince hiç duymadım! Müstehcen bir oyun çünkü cinsellik, ilişkinin en önemli parçalarından biri, bunu reddetmek komik olur. Kadın-erkek ilişkisinde en önemli ayaklardan biri. İki kız kardeşin hikayesini anlatmıyoruz burada; fiziksel, ruhsal bir beraberlik yaşayıp sonra da ayrı düşmüş iki insanın hikayesi… Ve fiziksel olan burada çok önemli.
Oyunda sıkı bir argo da var; bu konuda rahat mısınızdır normalde?
Bana hiç öyle gelmiyor. Teksti okuduğumuzda hiç aklımıza gelmemişti. Sonra provalarda düşündük, millet rahatsız olur mu diye… Geçen gün, uzun zamandır izleyemediğim ‘Closer’ filmini izledim. ‘Ooo biz ne kadar geri kalmışız…’ dedim.
Cinsel organ isimleri, fanteziler, oral seks lafları havada uçuşuyor. Türk toplumu cinselliği bu kadar açık seçik konuşmaya hazır mı sizce?
Çoktan hazır! Bir de bunlar çağa özgü şeyler değil ki, yaşamın bir parçası… İnsanlık var olduğundan beri olan şeyler.
Benim ilişkilerim uzun ömürlüdür
Sonia güçlü durmaya çalışıyor ama intikam almaya çalışan bir kadın güçlü müdür sizce?
Değil! Bence bağışlayabilseydi daha iyi olurdu ama size de sorayım, bu sizce bir intikam mı? Bence Nancy’nin dediği çok daha doğru, ‘Sen ona bir armağan verdin’ diyor. Bence hala kocasıyla beraber olabilmek için onu kontrol etmeye çalışıyor. Sonia’nın bence en büyük kabahati, her şeyi kontrol etmeye çalışması…
Kontrol etme hırsı mı ilişkileri bu hale getiriyor?
Hırs değil ki bu, ah… Bu bir zaaf. Bu da kişisel bir şey değil, korkudan kaynaklanıyor olsa gerek…
Zuhal Olcay’ın söylediği ‘İntikam almaya değecek erkek yok’ tartışması var bir de. Sizin yorumunuz ne?
Kadın ya da erkek, affetmekten yanayım. Yani örtmek, hiçbir şey olmamış gibi devam etmek saçma…
Siz yaşadığınız ilişkilerde istikrarlı mısınızdır?
Evet, benim ilişkilerim hep uzun ömürlüdür.
Cüneyt Türel’le ilişkiniz sürüyor mu?
Evet. 94’ten beri birlikteyiz.
Oyunu izledi mi, bakış açısı neydi?
Tabii izledi; alnımdan öptü ve kutladı.
Rolünüzü oynarken oynadığınız karakterin intikam hırsından, yaşadıklarınızdan etkilendiğiniz oldu mu?
Şunu yüreğimle hissettim ki; kadınlar yaralanmaya hâlâ çok açık…
Onun adına aşk diyorlar işte
Bu oyunda, ilişkisinde hep geri planda kalan bir sopranoyu oynuyorsunuz. Siz Rüstem Batum’la evliyken yani gerçek hayatta da geri planda kalmayı tercih etmişsiniz. Neden bir aşk mevzubahis olduğunda kadınlar hep geri planda kalmayı seçer?
Hayır hiç kalmak zorunda değiller. Benim tercihimdi, kimse kafama silah dayamadı.
Ne kadar evli kaldınız?
7 yıl. Ve 7 yılda sadece 2.5 yıl tiyatro yapmadım, 89’da tekrar başladım. Rüstem o sıralar benim herhangi bir oyunda oynamamı istemiyordu. O ‘her şeyi beraber yapalım, her dakika beraber olalım’ istiyordu. Ancak 3 yıl sonra ‘ben istediğimi yaparım’ diyebildim.
Neden erkekler böyle bir şey istediğinde kadınlar buna ‘evet’ diyebiliyor?
Kadınlar bu konumu çok daha kolay içselleştiriyorlar. Bu verilmiş sosyal rollerle ilgili…
Ama siz herhangi bir iş yapmıyordunuz, sanat aşkını nasıl bir tarafa atabildiniz?
Onun adına aşk deniyor işte! (gülüyor) Ama bunun sağlıklı olduğu söylenemez! Ama pişman değilim; ne Rüstem’le evliliğimden, ne boşanmamdan, ne o sürede bir şey yapmamış olmamdan… Neden biliyor musun? Belki başka bir meslekte olmuş olsaydım çok yanardım o yıllara… Ama o yıllar bana hep KDV olarak geri döndü. Oyuncular için acılarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, biriktirdiklerimiz birer malzeme.
Bu oyun insanları fena halde çengele takıyor
Evlilik ve kadın-erkek ilişkileriyle ilgili cevaplar veriyor mu sizce oyun?
Bunu izleyenlere sormak lazım ama izleyici olarak böyle bir oyun izleseydim; iki kadından hangisiyle ve neden özdeşleştiğimi sorardım mutlaka kendime. Yani hangisine yakınlık duydum ve niçin? Bence oyunun ses getirmesinin nedenlerinden biri de bu. Yani sadece farklı bir şöhret sahibi olan Zuhal’ın 3-4 yıl sonra tiyatroda yeni bir şey yapmasının rüzgarı değil; bu oyun insanları bir yerinden fena halde çengele takıyor, onun için insanlar geliyorlar. Hiç fırsatım olmadı ama izleyenlerle konuşmak isterdim, oyunun kendi hayatlarına nasıl bir izdüşümü oluyor diye. Etkili şeylerden söz ediyor çünkü…
Nasıl etkili şeyler?
İnsan ilişkileri son derece hassas bir dengede durur, yıllarca iyi gider, sonra birden bozulur. İnsan ilişkileri o kadar hassas, bıçak sırtında duran bir şey ki… 10 yıl önce büyük bir aşkla bağlandığınız, bütün bir ömrü birlikte geçirmek istediğiniz insanla neden ayrılıyorsunuz? Bir şeyler değişiyor çünkü. O değişim birlikte yaşanmıyorsa kırılmalar başlıyor. Sosyal zorlamalar bir zaman idare ettiriyor ama hele bugünkü dünyada, kadının özgürlüğünü seçme imkanı varsa ‘hadi bana eyvallah’ diyor.
Ama kadın ne kadar güçlü olursa olsun; duygusal açıdan yıprandığı zaman, oyundaki Sonia gibi duygusal çöküntüye uğradığı zaman çıkış yolunu bulamıyor galiba. Kadınlar daha fazla mı yaralanıyor hep?
Kadınları o açıdan daha güçlü buluyorum. Çünkü kadınlar, duygularını yaşamaya izin verilmiş olan cins. Erkekler için ‘ağlamaz, üzülmez, sıkılmaz’ denmiş. Onlar aslında ne yaşadıklarıyla hiçbir zaman yüzleşemiyorlar; çok acıklı buluyorum onların durumlarını. Kadınlar en azından yaşadıkları acının farkına varıyorlar, o acıyı kendilerine yaşattırıyorlar.
Erkekleri biraz aşağıladınız galiba!
E onlar bizi çok aşağıladılar (gülüyor). Toplumun erkeğe verdiği rolleri düşünsenize; zor bir hayat. Sürekli kadını mutlu edecek, şefkatli olacak ama güçlü olacak, ağlamayacak, hiç üzülmeyecek, sürekli eve para getirecek. Robot gibi bir şey olması isteniyor.